11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da yapılan Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi’ni hiçbir maddesine çekince koymadan imzalayan ilk ülke Türkiye olmuştur. Türkiye, 14 Mart 2012’de de sözleşmeyi onaylamıştır. Kadına şiddetin türleri, bu konuda alınabilecek önlemler, cezalar ve toplumsal cinsiyet kavramı adı altında LGBT’ye dayanak sağlayan ve aile yapısına ciddi zararlar veren bu sözleşme, uzun bir süre yürürlükte kalmıştır. 2021 Mart ayında Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Ancak İstanbul Sözleşmesi ve uluslararası sözleşmeler esas alınarak hazırlanan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun halihazırda yürürlükte bulunmaktadır.
6284 sayılı Kanun ve Aile Yapısına Verdiği Zararlar
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 8. maddesinin 3. fıkrasındaki “Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez” kavramı ile ailelerin dağılmasına adeta katkı sağlanmaktadır. Hiçbir delil sunmaksızın erkeğin 3 veya 6 ay gibi sürelerle evinden uzaklaştırma yaptırımına tabii tutulması, evden uzaklaştırılan erkeğin aile bağlarına düşmanlaşıp şiddete yönelmesine, kadın ve çocukların bakıma muhtaç duruma düşmesine ve eşlerin birbirlerine yabancılaşarak boşanma oranlarının artışına sebep olmaktadır. Kadına şiddetin önlenmesi için caydırıcı önlemlerin alınması elbette şarttır. Ancak bunun Türk toplumunun yapısına, aile kültürüne, gelenek ve göreneklere uygun olması gerekmektedir. Aksine tutum toplumu uzun vadede yozlaşmaya ve kendi değerlerine yabancılaşmaya götürür. Bir toplumun temel yapıtaşı olan aile kavramına zarar gelmesi de o toplum için oluşabilecek en kötü sonuçtur.
İstanbul Sözleşmesi ile Legalleştirilen LGBT
İstanbul Sözleşmesi hükümleri arasında yer alan “sosyal cinsiyet” kavramı ve insanın cinsiyet olgusunu doğuştan değil sonradan kazandığı düşüncesine hizmet eden kurallar ile Türk aile yapısına yıkıcı etkiler oluşturmaya zemin hazırlanmaktadır. “Sosyal cinsiyet” tanımı ile LGBT kavramına meşruluk kazandırılmakta, aile yapısı ve dini değerlerin yozlaşması sağlanırken toplumu değil bireyi koruyan bir algı oluşturulmaktadır. LGBT destekçileri de bu sözleşmeyi dayanak göstererek gösteri yürüyüşleri yapmakta, onur haftası adıyla propagandalar düzenlemektedir. Popülizmin de etkisiyle gün geçtikçe artış gösteren bu durum, her ne kadar İstanbul Sözleşmesi ile var olmadığı bilinse de bu sözleşmenin yürürlükte kaldığı sürece toplumsal meşruiyet kazanmaya çalıştığı oldukça açıktır. Sayılan nedenlerle ülkemizin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesinden sonra, 6284 sayılı yasada Türk toplum yapısına uygun düzenlemeler yapılmalı ve elbette kadına şiddetin önüne geçmeli, aile yapısını güçlendirmeliyiz.