İslam’da Aile Birliğinin Oluşumu
A- Nişan
Evlilik birliğinin ilk adımını teşkil eden nişan, erkek ve kadının evlenme niyetini ortaya koyan bir irade beyanıdır. İslâm hukukçuları nişanlanmayı yalnız evlenme vaadi olarak değerlendirmişler, onu hukukî bir işlem olarak kabul etmemişlerdir. Bu sebeple nişanlanma ile ilgili hükümleri kapsayan hukukî düzenleme yapılmamıştır.
Birçok toplumda yaygın olan nişan geleneği, Osmanlı toplumunda da uygulanmış olmakla birlikte, Osmanlı hukukuna kaynaklık eden İslâm hukukunda nişanlanmanın hukukî bir işlem olarak kabul edilmemesinin bir sonucu olarak mahkeme kayıtlarına çok az sayıda geçmiş ve hatta araştırmamıza konu olan defterlerde olduğu gibi kayıtlara hiç yansımadığı da olmuştur.
B- Evlenme (Nikâh Akdi)
1 – Unsurları
İslâm hukuku bakımından evlilik, nikâh akdi ile kurulur. Evlenmeye, kişinin biyolojik, psikolojik ve ekonomik durumuna göre farz, vacip, mekruh, haram, sünnet ve müstehap gibi dinî neticeler bağlanmasına ve bu yönüyle bazı bakımlardan bir dini ritüel gibi kabul edilmesine rağmen nikâh akdi hukukî bir işlemdir. Bu bakımdan nikâh sözleşmesinin bir din adamının huzurunda yapılması şart değildir. Nitekim kayıtlarda din görevlisinin huzurunda yapılan bir nikâh akdine rastlanmamıştır.
Nikâh akdinin rükünlerinden biri evlenecek olan erkek ve kızın, yani tarafların bulunmasıdır. Nikâh akdi öncelikle, tarafların irade beyanlarıyla kurulur. Evlenecek kişilerin hayatlarını birleştirme yönündeki beyanlarını içeren icap ve kabul, nikâh akdinin iki unsurundan biridir. İcap ve kabul, söz veya yazı ile yapılabileceği gibi, evleneceklerin konuşma özürlü olması halinde işaretle de gerçekleşebilir. Yine taraflar bizzat kendileri, evlenmeyi kabul ettiklerine dair beyanda bulunabilecekleri gibi veli veya vekilleri vasıtasıyla da beyanda bulunabilirler. Nitekim tahlil edilen kayıtlarda her iki biçimin de uygulandığı görülmektedir.
2- Şartları
Hanefî hukukçularına göre nikâh akdinin, in’ikad, sıhhat, nefâz ve lüzum olmak üzere dört şartı bulunmaktadır. Nikâh akdinin şartları da denilen bunların her biri farklı sonuçlar doğurmaktadır.
İslâm hukuku kaynaklarında bir kısım farklılıklar bulunmakla birlikte inikad şartlarını evlenme ehliyeti, meclis birliği ve evlenme engelinin bulunmaması oluşturur. Bunlardan evlenme engelini sıhhat şartı sayanlar da bulunmaktadır. Buna göre evlenme engelini sıhhat şartı sayanlara göre sahih bir evliliğin gerçekleşmesi için tarafların evlenmesine engel bir durumun bulunmaması gerekmektedir. Evlenme engelini in’ikad şartı sayanlara göre ise evlenme engellerinden birinin bulunması nikâh akdinin batıl sayılmasına yol açar.
İslâm hukukuna göre evlenme engelleri kalıcı (mutlak) ve geçici (nisbî) olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birincisini, kan, sıhrî ve süt (radâ) hısımlığı oluşturur ve bu bizzat Kur’an tarafından yasaklanmıştır. Aralarında kan, sıhrî ve süt hısımlığı olan kimseler, bilmeden evlenmişlerse bile bu nikâh geçersizdir. Taraflar istemese de hâkim bu tür evliliği sonlandırma yetkisine sahiptir. Toplumda bu tür sorunlar daha çok süt hısımlığı olanlarda görülür. İncelediğimiz kayıtlar da hakimin bazı evlilikleri bu sebeple sonlandırdığını göstermektedir. Nitekim bir kayıta göre, Ahmet b. Mehmet isimli kişi ile evlenmeleri söz konusu olan Rabia binti Ahmet’in annesi Rahime binti Sefer, kızının adı geçen kişi ile sütkardeş olduğunu ileri sürerek evliliği mümkün olamayacağını söyler ve yapılan araştırmada iddiası doğru bulunarak evlilik feshedilir.
Geçici evlenme engelleri arasında ise din ayrılığı, dört kadınla evli olma, üçlü boşama, bekleme (iddet) süresi içinde bulunma, başkası ile evli olma ve iki kız kardeşle veya eşin teyzesi ile evli olmak gibi iki hısımla aynı zamanda evlenmek gibi nedenler bulunmaktadır. Din ayrılığı engeli Müslüman kadının gayr-i müslim erkek ile evlenecek olması durumunda söz konusu olmaktadır. Her iki defterdeki kayıtlardan Osmanlı toplumunda bu tür evliliklerin yapıldığını gösteren bir belgeye rastlanmamıştır. Bu da İslâm hukukunun bu konudaki düzenlemesinin Osmanlı toplumunda sıkı bir şekilde uygulandığı anlamına gelmektedir.
3 – Çok Eşlilik (Poligami)
Bilindiği üzere İslâm hukuku belli bir sayı (dört) ile sınırlı olmak kaydıyla çok eşliliğe izin vermektedir. Bunun üzerine çıkmak yasaktır. Bu bakımdan nafaka ve mehir gibi malî; adalet ve hüsnü muamele gibi hukûkî şartları taşıyan bir koca birden çok eş ile evlenebilir. Bu izne rağmen Osmanlı toplumu ile ilgili birçok çalışmada, Müslümanlar arasında çok kadınla evlilik oranı oldukça düşük olduğu tespit edilmiştir. Aynı durum 17. Yüzyıl Bursa bölgesi için de söz konusudur. Bununla birlikte az sayıda da olsa birden fazla eşle evli olan kişiler bulunmaktadır. Örneğin ölmüş olan Osman isimli kişinin bıraktığı terekeden miras paylarını almak üzere mahkemeye, adı geçen Osman’ın Nefise ve Ümmü Gülsüm isminde iki eşinin başvurmuş olması bunu göstermektedir.
C- Evliliğin Sonuçları
Evlilik bir takım hak ve sorumluluklar meydana getirir. Tarafların onayı olmaksızın bu hukukî sonuçlar kendiliğinden ortaya çıkar. Evliliğe bağlanan sonuçların bir kısmı taraflardan birine hak olarak tanınırken diğer taraf için yükümlülük ifade eder. İncelediğimiz kayıtlarda yer alışı bakımından bunların bir kısmı şunlardır: