İslam’da Kadının Hakları
a) Mehir Hakkı
İslâm hukukunda evliliğin sonuçlarından biri kadının mehir almaya hak sahibi olmasıdır. Kadının evlilik nedeniyle hak sahibi olduğu mehir, erkeğin evlenirken kadına verdiği veya taahhüt ettiği para veya maldır. Mehrin gerekliliği, kitap ve sünnetle sabittir. Mehir peşin ödenebileceği (muaccel) gibi daha sonra (müeccel) da ödenebilir. Eldeki kayıtlar, Osmanlı hukukunda da İslam hukukundaki gibi mehir verme yükümlülüğünün olduğunu, “mehr-i muaccel” (nikah akdi yapılırken ödenen) ve “mehr-i müeccel” (daha sonra verilen ) şeklinde iki çeşit mehir olduğunu göstermektedir.
Eldeki kayıtlarda kocası ölen kadınların mehr-i müeccellerinin ödenmesi için mahkemeye başvurmaları bunu ortaya koymaktadır.
Mehir vermekle yükümlü olan koca, hak sahibi ise kadındır. Bütün haklarda olduğu gibi hak sahibi olan kadın, isterse mehir alma hakkından bütünüyle feragat edebilir. Hatta mehrin bir kısmını alıp kalan kısmını kocasına bağışlayabilir. Kadının ibrası ile mehir borcu düşer. Yine konuşulan miktarın dışında başka bir meblağ veya mal üzerinde karşılıklı anlaşarak sulh yoluyla belirledikleri meblağ da nakit veya bir aynî malı alabilir. Nitekim Bursa Hoca Menteş Mahallesi sakinlerinden vefat eden Mehmet b. Sevindik isimli şahsın hanımı Fatma binti Mustafa, mahkemede mehr-i müecceleden alacağı kalan 400 akçeyi davalı Mehmet b. Mehmet ve diğer varislerden alarak sulh olduklarını beyan etmiş ve bu beyanı mahkemece kayda alınmıştır.
Yine mehir hakkının alacaklısı, alacak hakkı baki kalmak üzere mehir olarak aldığı eşyayı kocasına vererek kullandırabilir. Sözgelimi, İbrahim b. Hamza isimli şahıs mahkemede, eşine vermiş olduğu kırmızı atlas kaftanı 2000, bir kuşağı 400 akçeye satarak eşine karşı 2400 akçe borcu olduğunu ikrar etmiş ve bu kayıtlara geçmiştir.
Mehir erkeğin vermekle yükümlü olduğu bir borçtur. Evliliğin gerçekleşmesi ile mehir erkeğin zimmetinde bir borç olarak tahakkuk eder. Hayatta iken ödenmez ise, kocanın ölmesi ile borç olarak terekeye geçer. Terekeye uygulanacak hükümler uyarınca, terekenin mirasçılar arasında dağıtımından önce murisin borçlarının ödenmesi gerektiğinden, ölen eşin hanımı terekeden mehir hakkını öncelikli olarak alır, daha sonra kalan kısım mirasçılar arasında taksim edilir.
Örneğin: Hacı Sevinç Mahallesi sakinlerinden vefat eden Hacı Mehmet b. Veled’in hanımı Zâhide binti Mehmet, kocasının vefat etmesi üzerine kaynı Hacı Durmuş’un kocasının muhallefatını aldığını, fakat bundaki miras payı ile 1000 akçe değerindeki mehr-i müeccel alacağını vermediğini ve bu haklarının adı geçen kişiden alınıp tarafına teslim edilmesini mahkemeden talep etmiştir.
Satışı veya kullanılması yasak olmayan her şey mehir olarak verilebilir. Buna göre menkul veya gayr-i menkul mallar, bunların intifa hakkı, ziynet eşyaları, hayvanlar ve hatta Kur’an öğretme gibi eğitim hizmeti mehir olarak verilebilir. Bu hükmün uygulamaya da yansıdığını gösteren kayıtlar bulunmaktadır. Bunlardan birinde İbrahim b. Hamza eşi Fatma binti Yusuf’a mehir olarak kırmızı atlas bir kaftan ile bir kuşak vermiştir.
b) Nafaka Hakkı
Evliliğin bir başka hükmü, evli eşin nafakasının koca tarafından karşılanmasıdır. Nafaka, kişinin yaşamanı sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu madde ve hizmeti kapsar. Evlilikte nafaka borçlusu kocadır. Bu sebeple kocanın nafaka yükümlülüğünü, eşinin ve çocuklarının nafakasını temin etmek şeklinde iki başlık altında incelemek mümkündür.
ba) Evli Eşin Nafakası
Evli eşin nafakasını temin etmek kocaya aittir. Kocanın nafaka borcuyla yükümlü olması için zengin olması gerekmediği gibi, kadının fakir olması da gerekmez. Hatta kadın zengin bile olsa nafaka kocaya aittir. Koca bu yükümlülüğünü yerine getirmez ise, kadın mahkemeye başvurarak nafaka taktir ettirebilir. Örneğin incelediğimiz kayıtlardan, zamanın Kadı’sının, Ümmühan binti Musâ isimli kadının giyim ve sair ihtiyaçları için her gün başına 7 dirhem nafaka takdir etmesi ve bunun için kadına, kocası adına borçlanmasına izni vermesi bu hükme dayanmaktadır.
Yine kocanın kaybolması gibi bir sebeple nafakanın temin edilememesi durumunda, evli eşin nafakası kocanın malından karşılanır. Örneğin hâkim, kocası kaybolan Rummâne binti Abdullah’a kayıp kocasının malından karşılanmak üzere nafaka ve giyim harcamaları için günlük 4 dirhem nafaka taktir etmiş ve ihtiyaç halinde ileride kocasına rücu etmek üzere borçlanmasına (istidâne) izin vermiştir.
Diğer yandan kocanın hacr altına alınmış olması sebebiyle tasarrufta bulunamaması kadının nafaka hakkını düşürmez. Böyle bir durumda hakim, kadına kocasının malından nafakasını karşılayacak miktarda harcama yapmasına izin verebilir. Bursa’ya bağlı Mudanya kasabası Balabancık köyünden Aynî binti İbrahim adlı küçüğün annesi Rahime binti Selime’nin talebi üzerine, mahcur olan babasının malından küçük çocuk adına günlük 3 dirhem harcama yapmasına ve gerektiğinde bunun için borçlanmasına izin vermiştir.
Nafaka giyecek, yiyecek, barınacak yer ve tartışmalı olmakla birlikte sağlık giderlerinden oluşur. Dolayısıyla bazen yalnız yiyecek manasında kullanılan nafaka kapsamına tedavi ve ilaç hatta bazı durumlarda hizmetçi giderleri de girer. Nitekim birçok kayıtta nafaka, giyim ve sair ihtiyaçları şeklinde ifadeler yer almaktadır.
Hâkim, nafaka yükümlüsü olduğu halde nafaka ödemeyen kocanın, varsa mallarını satmak suretiyle eşinin nafakasının karşılanmasına karar verebilir. Mesela Fatma binti Muhammed’in nafaka, giyim ve sair ihtiyaçları için kocası Hallac Recep b. Ramazan’a bu tarihten geçerli olmak üzere günde 5 gümüş dirhem ödenmesine hükmedilmiş ve kadına bunun için kocası adına borçlanma (istidâne) izni verilmiştir. Yine Raziye binti Kasım isimli kadın mahkemeye başvurarak, kocası Muhammed b. Hasan’ın bir sene önce gurbete çıktığını, kendisi ve küçük çocuğunu nafakasız bıraktığını söyler. Bu sebeple kocasının kiraladığı Gelincik çarşısındaki dükkânın kiracısı ve yedi emin olan Hüseyin Çelebi’ isimli şahıstan dükkânın açtırılıp içinde kocasına ait olan 20 parça kaftanın kendisine nafaka olarak verilmesini talep eder. Mahkeme, kocasının nafaka bırakmadığına yemin ettirmesi üzerine kaftanları kadına teslim edilmesine karar verir.
Keza kocası tarafından yiyecek ve giyeceği temin edilmeyen kadına mahkeme, nafaka takdir edip bunun karşılanması için kadına kocası adına borçlanma (istidâne) izni verebilir. Kadı, kaybolan Sefer b. Veli’nin karısı Nasâ binti el-Hac İsmail isimli kadının başvurusu üzerine, kendisi ve küçük kızı Fatma binti Sefer için her biri adına nafaka, giyim ve sair ihtiyaçlarını karşılamak üzere beytülmaldan borç almasına ve ileride kocası Sefer b. Veliye rücu etmesine karar vermiştir.
bb) Çocukların Nafakası
İslâm hukukuna göre kocanın nafaka yükümlülüğüne, kurulan ailede meydana gelen çocukların nafakası da dahildir. Buna göre baba, eşinin nafakasını karşıladığı gibi ondan olan çocuklarının nafakasını da karşılamak zorundadır. Hatta kocanın bu yükümlülüğü evlilik birliğinin devam etmesine de bağlı değildir. Evlilik sona erdiği halde, koca, çocuklarının nafakasını karşılamakla mükelleftir. Esasen nafaka yükümlülüğü, evlilik birliği sona erdikten sonra doğmuş olan çocuğun dünyaya gelmesi ile hısımlık nafakası niteliği kazanmış olur.
Daha önce de geçtiği üzere çocuğun nafakasının karşılanması konusunda, evli eşin nafakasının ödenmesinde uygulanan hükümler geçerlidir. Buna göre baba çocuğun nafakasını ödemediği veya ödemekten kaçındığı durumda, onun bakımını üstlenen anne, onun adına mahkemeye başvurarak nafaka takdir ettirebilir ve hukukî yollarla bunun ödenmesini sağlayabilir. Nisâ binti el-Hac İsmail isimli kadının başvurusu üzerine, kendisi ve küçük kızı Fatma binti Sefer için her biri adına nafaka, giyim ve sair ihtiyaçlarını karşılamak üzere beytülmalden borç almasına ve ileride kocası Sefer b. Veli’ye rücu etmesine karar verilmesi bunun güzel bir kanıtını teşkil etmektedir. Rahime binti Selime’nin talebi üzerine, Aynî binti İbrahim adlı küçük çocuk adına günlük 3 dirhem nafaka tayin edilmesi ve gerektiğinde bunun için anneye borçlanma izni verilmesi ile gurbete çıkıp eşinin ve küçük çocuğunun nafakasını temin etmeyen Muhammed b. Hasan’a ait 20 kaftanın adı geçenlerin nafakasını karşılamak üzere yedi eminden alınıp eşine verilmesine dair mahkeme kararları da aynı gerçeğe işaret etmektedir.